Türkiye'de radikal demokrasi pratiği üzerine: kadın hareketi karşı-hegemonya kurabilir mi?
Özet
Bu çalışma, özünde, Türkiye’de bir karşı hegemonyanın olabilirliği sorusundan hareket
etmekte ve bu bağlamda Türkiye’de farklı toplumsal talepler arasında agonistik
eklemlenmenin kurulmasıyla ilgilenmektedir. Daha özel olarak ise Türkiye’deki kadın
hareketinin böyle bir (potansiyel) eklemlenmeye bakış açısını ve böyle bir eklemlenmede
kendine biçtiği rolü anlamaya çalışmaktadır. Araştırma “bugün bulunduğu konumda güçlü
bir tepki mekanizması oluşturabilen kadın hareketi karşı hegemonyanın kurucu aktörü
olabilir mi?” sorusu temelinde tartışılmıştır. Chantal Mouffe ve Ernesto Laclau’nun radikal
demokrasi perspektifinden Türkiye’de kadın hareketinin bugün bulunduğu noktaya ve
gelişimine bakarak gelecekteki konumuna dair değerlendirmelerle birlikte, mevcut
hegemonyayı oluşturan iktidar ilişkileri ve kadın hareketinin bu ilişkiler ağı içerisindeki
konumu ve onları kavramsallaştırma biçimi/biçimleri incelenmiştir.
Radikal demokrasinin kuramsal çerçevesine bakıldığında, Türkiye’deki eklemlenme
aktörlerinden birisinin kadın hareketi olabileceği bir gerçektir. Bunun en önemli sebebi,
Türkiye’de kadın hareketinin köklü, kitleselleşmiş, örgütlü ve teori ile pratiği birbirine
eklemlemeye çok önem veren bir hareket olmasıdır. Bunun yanında feminist hareket
içerisinde özellikle 1960’lı yıllardan itibaren önemli yer tutmaya başlayan kesişimsellik
(intersectionality) kavramı da kadın hareketini bu bağlamda ele almamız için bir başka
neden oluşturmuştur. Bu nedenle kadın hareketinin radikal demokraside eklemlenme ve
agonistik bir demokraside karşı-hegemonya kurabileceği ihtimalinin düşünülmesi
gerekmektedir. Kadınların, hayatlarına damga vuran cinsiyet eşitsizliğinin ve
ötekileştirme/dışlama/ikincilleştirme pratiklerinin ırklarına ve sınıflarına göre şekil ve
içerik değiştirdiğini fark etmesiyle, aslında bunların baskı, sömürü ve ayrımcılık şeklinde
sosyo-politik meseleler olarak ele almaları kadın hareketinin seyrini değiştirmiştir. Bu
çalışmada kullanılan teorik çerçeveye göre de hegemonya farklı toplumsal talepler
arasında, mevcut hegemonya karşısında bir eşdeğerlik zinciri kurulmasıyla mümkündür.
Dolayısıyla bu anlamda da karşı hegemonya tartışmasını kadın hareketi üzerinden
yürütmek anlamlıdır.
This research problematizes the possibility of a counter hegemony in Turkey and it is
interested in understanding the capacity of the women’s movement in Turkey in leading an
agonistic articulation between different social demands. Research in this study revolves
around the following question: Could women’s movement which has a strong reaction
mechanism be constituent actor of counter-hegemony?” So, it tries to understand how
women’s movement in Turkey conceptualizes the existing power relations that constitute
the current hegemony. In that respect, women’s movement in Turkey is assessed from the
perspective of radical democracy theory of Chantal Mouffe and Ernesto Laclau.
The main argument of this thesis is that when looked from the perspective of radical
democracy theory, women’s movement appears as having a considerable potential of
deciphering the existing hegemony and also articulating the social demands which exclude
and are excluded by the hegemony in Turkey. The main reasons behind this argument are
the women’s movement’s deep-rooted history, its openness to combine theory with
practice/action, and the notion of intersectionality which has had a place in women’s
movement since the 1960s. Throughout its long history, women’s movement in different
parts of the world has raised an awareness as to the fact that gender inequality and
inequalities stemming from class, race and ethnic and religious identity are not
disconnected. To the contrary, different practices of marginalizing and externalizing are
closely related to each other. They realized that these were all socio-political issues and
acts of oppression, exploitation and discrimination. Subsequently, this recognition shifted
the focal point of women’s movement. The light of all these insights gave us a vision
about women’s movement in Turkey regarding its counter hegemonic capacity vis a vis the
existing neoliberal conservative hegemony. According to the theoretical framework of this
research, counter-hegemony is only possible if there is an equivalence in different social
demands of social identities opposing to the existing hegemony. Hence it is significant to
carry out a research about the counter-hegemony argument in the women’s movement.