Edebiyat ve televizyon arakesitinde uyarlama: Aşkı-memnu ve yaşam tarzının dönüşümü
Abstract
Toplumların en önemli kültürel öğelerinden biri olan edebiyat ve özellikle
edebiyatın bir türü olarak roman, sinemanın varoluşuyla birlikte uyarlama sorununu
karşımıza çıkarmaktadır. Sinema kendinden önce var olan diğer sanat dallarıyla hep iç içe
ilişkiler kurmuştur. Kendisine hammadde sağlayacak en güçlü bağı ise edebiyat ile
gerçekleştirmiştir.
Tıpkı sinema gibi Türkiye’de teknolojik yöndeşmeyle birlikte gündelik hayatın
ayrılmaz bir parçası haline gelen televizyon da, diziler için romanı kendisine kaynak olarak
kullanmaya başlamıştır. Her geçen gün artan rekabetle birlikte kanallar, izler kitleye primetime
saatlerde keyifli vakit geçirtebilmek ve kendilerine ticari fayda sağlamak amacıyla bir
anlatı formu olarak dizi filmleri üretime sokmuştur. Bu süreçte özgün senaryolar yerine
edebi eser uyarlamalarına garanti gözüyle bakılması nedeniyle Türk edebiyatının önemli
romanları televizyon ekranlarıyla buluşmaya başlamıştır.
Televizyonun bir anlatıcı haline geldiği düşünüldüğünde programların kendine
özgü metin üretmesi, televizyonu da metinlerarasılığın bir parçası olarak görmemizi
sağlamaktadır. Metinlerarasılık, sadece metinlerin başka metinlerle olan ilişkisi değil,
çeşitli sanat dallarının başka sanat alanlarıyla da etkileşimi olarak da tanımlanabilir. Her
sanat dalı kendinden önce ortaya çıkmış diğer sanatlardan izler taşımaktadır. Senaryo,
yapısı gereği romanla benzerlik göstermekte ve bu anlamda kendinden önce var olan edebi
eseri seçip bir araya getirerek, eklemeler ve eksiltmelerle metni yeniden üretmektedir.
Bu çalışmada, Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu adlı romanından aynı adla
1975 yılı ve 2008 yılında iki defa uyarlanan dizilerin, Mihail Bakhtin ve Gérard
Genette’nin kavramları ekseninde metinlerarasılık açısından incelenmiştir. Kaynağını aynı
romandan alan, farklı yaklaşım tarzlarıyla televizyona dizi olarak uyarlanmış iki farklı
versiyonda sunulan yaşam tarzının dönüşümünün tarihsel süreklilikte metinlerarasılık
düzleminde izi sürülmektedir.
Being one of the most important cultural aspects of societies, literature and novel
as a genre in particular, presents the problem of adaptation since the existence of cinema.
Cinema has always established interrelated relations with other art branches that existed
before it. It has achieved the most powerful bond with literature to provide with raw
materials.
With the technological convergence in Turkey, just as cinema, television which
has become an integral part of everyday life, have started to use novel as a source for its
series.
With ever-increasing competition, the channels have produced TV series as a
narrative genre in order to give the audience a pleasant time in prime-time hours and
provide commercial benefits to them. Within this process, prominent novels of Turkish
literature started to meet with television screens instead of preliminary scenarios because
the adaptations were thought as a kind of guaranteed profit.
Today, since television is accepted as a storyteller, the production of TV series as
texts enables us to see television as a part of intertextuality. Intertextuality can be defined
not only as the relationship of texts with the text, but also as an interaction with other fields
of art. Each branch of art carries traces from other art forms that have emerged before it.
The script is similar to the novel due to its structure and in this sense it reproduces the
literary work that existed before it.
In this study, the series adapted from Halit Ziya Uşaklıgil’s Aşk-ı Memnu novel
with the same name in 1975 and 2008 were examined in terms of intertextuality in the axis
of the concepts of Mihail Bakhtin and Gérard Genette. The transformation of the lifestyle
presented in two different versions, which originate from the same novel and adapted to
television as series with different approaches, is traced on the plane of intertextuality
within historical continuity.