Kamu özel işbirlikleri yükümlülükleri gizli borç mu? Küresel bir karşılaştırma
Abstract
90’lı yılların başında İngiltere’de uygulamaya geçirilen “Kamu-Özel İşbirliği” (KÖİ)
modelinin birçok avantajının olduğu, kamu projelerinin verimini artırabileceği
düşünülmekteydi. İngiltere’nin ardından Avrupa ülkelerinde uygulanmaya başlayan KÖİ
modeli, 2000’li yıllardan itibaren gelişmekte olan ülkelerde de yoğun ilgi görmeye
başlamıştır.
Başlangıçta avantajları ön plana çıkarılarak olumlanan KÖİ modeli dayanak oluşturduğu
çeşitli sorunlar nedeniyle yıllar geçtikçe eleştirilere maruz kalmaya başlamıştır. Modelin
yaygınlaşmasında temel rol oynayan husus, KÖİ yatırımlarının kamu borç stoğu
bünyesinde görülmemesidir. Bu özelliğiyle KÖİ modeli Avrupa Birliği üye ülkelerinin
mali performans ölçütü olan Maastricht kriterlerini rahatlıkla yerine getirmesini sağlmıştır.
Ek olarak KÖİ modelinin, özel sektörün teorik çerçevede daha etkin bir yönetim
kabiliyetine sahip olduğunun varsayılması, risklerin özel sektöre aktarılması veya özel
sektör ile paylaşılması, monopolistik veya tekelci piyasaların rekabete kavuşması gibi
avantajları sağladığı düşünülmekteydi. Buna karşın uygulamaların finansal hacimlerinin
hızlı şekilde artması yüklenilen borçların kamuoyu denetiminden çıkmasına ve gizli borç
olarak nitelendirilen KÖİ yükümlülüklerinin hızlıca artmasına neden olmuştur. Hiç
şüphesiz ki yüksek yatırım tutarına haiz sermaye harcamalarını kapsamına alan KÖİ
projeleri, uzun dönemli dayanak sözleşmeler neticesinde günümüzde kamunun hesap
verilebilirliği çerçevesinde sorunlar yaratmaktadır.
KÖİ modellerinin yakın tarihsel gelişiminde ortaya çıkan soru işaretleri üzerine
Uluslararası Devlet Muhasebesi Standartları Kurulu tarafından KÖİ varlıklarının ve
yükümlülüklerinin devlet bilançosunda şeffaf bir şekilde görünebilmesi için yeni
standartlar oluşturulmuştur. 32 numaralı Uluslararası Devlet Muhasebesi Standardı (IPSAS 32) hizmet imtiyaz sözleşmelerindeki varlık ve yükümlülüklerin ne şekilde
muhasebeleştirileceği ve raporlanacağı konusunda yön verici ilkesel bir dökümandır.
Standart, başlangıçta risk ve getiri ilişkisine göre şekillenmiş, takiben revize edilerek, KÖİ
varlıklarının ve yükümlülüklerinin raporlanmasında denetim anlayışı hâkim olmuştur.
Bu çalışmanın temel amacı, Dünya’da ve Türkiye’de KÖİ varlık ve yükümlülüklerinin
kamuoyu ile nasıl paylaşıldığı gerek teorik gerekse de pratik çerçevede incelemek ve KÖİ
modelinin yakın tarihini gözler önüne sermektir. Bu açıdan çalışmanın, içeriği itibariyle
Türkçe literatüre katkı sunacağı düşünülmektedir.
KÖİ modelinin yaratıcısı ve öncüsü konumunda olan İngiltere ve İngiliz milletler
topluluğu ülkeleri çalışmanın temel inceleme alanını oluşturmaktadır. Bu ülkeler
günümüzde tahakkuk esaslı devlet muhasebesini tam anlamıyla uygulamakta veKÖİ varlık
ve yükümlülüklerinin şeffaf bir şekilde raporlanması çerçevesinde örnek teşkil
etmektedirler. Lakin bu olumlu sürece giden yolda söz konusu ülkeler KÖİ modeli
kaynaklı sorunları yaşamışlar, tarihsel süreç itibariyle de şeffaflık ve hesap verebilirlik
çerçevesinde raporlamadaki aksaklıkları düzeltmişlerdir. Diğer gelişmiş ülkelerde devlet
bilançosunda olmasa bile, farklı şekillerde KÖİ yükümlülüklerinin kamuoyu ile
paylaşılması konusunda şeffaflık sağlanabilmektedir. Buna karşın Türkiye’nin de içinde
bulunduğu geliştmekte olan ülkelere bakıldığında KÖİ varlık ve yükümlülüklerinin şeffaf
bir şekilde raporlanmasına ilişkin sıkıntıların devam ettiği görülmektedir.
Having been initiated in the beginning of the 90s in the UK, the “Public-Private
Partnership” (PPP) model was believed to have many favorable aspects and to have more
efficient application and evaluation. Following the UK, a majority of the European
countries tended to this funding model. It started to attract great attention in developing
countries as of the 2000s.
Although they were approached positively and had a wide range of application, PPPs were
found to lead to certain issues in years and, therefore, attracted criticisms. During the years
when this funding system first expanded, PPPs provided advantages in meeting the
Masstricht criteria, a parameter for financial performance measurement of the member
countries of the European Union, since such investments were not regarded as a
government debt stock. Besides, it was believed that PPP funding system was
advantageous as regards to various matters such as the establishment of a competitive
economy for the private sector had better commanding skills and the risks were not left to
public. Nevertheless, debt was out of the control of the public and the public debt attained
quite high numbers in the meanwhile. There were also accountability issues since PPP
projects required long durations for construction.
Therefore, the International Accounting Standards Board brought new standards in order
that PPP assets and liabilities are visible and transparent in the statements of states. In this
regard, IPSAS 32 clarifies the accounting of the assets and liabilities in service concession
agreements. These standards were initially shaped according to risk and income
approaches while they were revised according to needs and audit approach prevailed in the
following periods. This research examines how the World and Turkey shares the assets and liabilities of PPPs
with the public. As the creators of the PPP funding system, the UK and the Commonwealth
of Nations apply accrual based accounting and set an example for the transparent
presentation of PPP assets and liabilities in the state statement. Though not in state
statements, other developed countries can also ensure transparency in various ways while
sharing the liabilities of PPPs with the public. On the other hand, developing countries are
more sensitive in this matter. Although Turkey, a country among the latter group, is fast to
adopt to international regulations, it experiences problems in the sharing of PPP liabilities
with the public.