Ortoreksiya nervozanın yordayıcıları: Romantik ilişki ve partner odaklı obsesif kompulsif belirtiler, mükemmeliyetçilik, bilişsel esneklik ve benlik saygısı
Özet
Mevcut araştırmada, ortoreksiya nervozanın romantik ilişki ve partner odaklı obsesif-kompulsif belirtiler, bilişsel esneklik, mükemmeliyetçilik ve benlik saygısı değişkenleri üzerinden yordayıcı rolünün sınanması amaçlanmıştır.
Buna göre, 828 gönüllü katılımcıdan, araştırmanın amacına uygun olmayan 19 katılımcı çıkarılmıştır. Sonuç itibariyle, yaşları 18 ile 66 arasında değişen (ort. Yaş: 29,52 SS = 8.21) 809 katılımcı analize dâhil edilmiştir.
Araştırmanın amaçları doğrultusunda verilerin toplanmasında katılımcılardan önce çalışmaya katılmak istediklerine dair onam formunu imzalamaları istenmiştir. Ardından katılımcılardan demografik bilgileri için Demografik Bilgi Formu, ortoreksiya nervosa düzeylerini ölçmek için ORTO-11 Envanteri, romantik ilişki obsesyon ve kompulsiyon düzeylerini belirlemek için Romantik İlişki Obsesyon ve Kompulsiyonları Ölçeği(RİOKB), partner odaklı romantik ilişki obsesyon ve kompulsiyonlarını ölçmek için Partnere İlişkin Obsesif-Kompulsif Belirti Ölçeği (PİOKB), bilişsel esnekliğin düzeyleri için Bilişsel Esneklik Envanteri (BEE), uyumlu-uyumsuz mükemmeliyetçilik düzeylerini ölçmek için Mükemmeliyetçilik Ölçeği (MÖ) ve katılımcıların benlik saygısı düzeylerini ölçmek için Sosyal Karşılaştırma Ölçeği’ni(SKÖ) cevaplamaları istenmiştir.
Araştırma sonuçlarına göre, kadınlarda mükemmeliyetçilik, partner odaklı obsesif kompulsif belirtiler ve romantik ilişki odaklı obsesif kompulsif belirtiler ortoreksiya nervozanın yordayıcıları olarak bulunmuştur. Analize dâhil edilen bilişsel esneklik ve benlik saygısı ile ortoreksiya nervoza arasındaki yordayıcı düzeydeki ilişkiler anlamlı bulunmamıştır. Erkeklerde ise yalnızca partner odaklı obsesif kompulsif belirtilerin ortoreksiya nervozanın yordayıcısı olduğu görülmüştür. Bilişsel esneklik, benlik algısı, mükemmeliyetçilik ve romantik ilişki odaklı obsesif kompulsif belirtiler ile ortoreksiya nervoza arasındaki yordayıcı düzeydeki ilişkiler anlamlı bulunmamıştır.Türk alan yazınında ulaşılan kaynaklar dâhilinde ortoreksiya nervozanın bilişsel yordayıcılarına ilişkin çalışmaya rastlanmaması sebebiyle, mevcut çalışma bulgularının alan yazına kuramsal ve klinik bağlamda önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.
In the current study, it was aimed to examine the predictive role of romantic relationship and partner-oriented obsessive-compulsive symptoms, cognitive flexibility, perfectionism and self-esteem on the orthorexia nervosa.
Accordingly, out of 828 voluntary participants, 19 participants who were not suitable for the purpose of the study were excluded. As a result, 809 participants aged between 18 and 66 (mean age: 29.52 SD = 8.21) were included in the analysis.
In line with the purposes of the research, the participants were asked to sign the consent form stating that they wanted to participate in the study before collecting the data. Then, Demographic Information Form, ORTO-11 Inventory, Romantic Relationship Obsessions and Compulsions Scale (ROCD), Partner Focused Romantic Relationship Obsessive Compulsions Symptom Inventory (PROCSI), Cognitive Flexibility Inventory, Almost Perfect Scale-R (APS-R/) and Social Comparison Scale (SCA) were given.
According to the results of the research, perfectionism, partner-oriented obsessive-compulsive symptoms and romantic relationship-oriented obsessive-compulsive symptoms were found to be predictors of orthorexia nervosa in women. The predictive relationships between cognitive flexibility and self-esteem included in the analysis and orthorexia nervosa were not found to be significant. In males, only partner-focused obsessive-compulsive symptoms were found to be predictors of orthorexia nervosa. The predictive relationships between cognitive flexibility, self-perception, perfectionism, and romantic-focused obsessive-compulsive symptoms and orthorexia nervosa were not significant.
Since there is no study on cognitive predictors of orthorexia nervosa within the resources reached in the Turkish literature, it is thought that the findings of the current study will make important contributions to the literature in theoretical and clinical context.